Ahmet, yıllar boyunca yalnızca “onun oğlu” olarak anıldı; adı bile kendine ait değildi. Çocukluğu boyunca her bakışta, her fısıltıda geçmişin lanetini iliklerine kadar hissederek büyüdü. Bu karanlıktan kurtulmanın yolunu polis olmakta buldu. İnsanları koruyarak, hayatlar kurtararak kendini aklayabileceğini sandı. Ancak içindeki çürümüşlük, geçmişin yankısı, hiçbir zaman bütünüyle susmadı.
Bir gece, sıradan başlayan bir akşamın sonunda, bir tekel bayiinden birkaç bira aldıktan sonra, karşısına bir tinerci çıktı. Üstü başı perişandı; gözlerinde korkuyla öfke iç içeydi. Ama Ahmet, ilk kez korkmadı—ilk kez, bir şey hissetti. O karanlık sokakta, sessizce ve soğukkanlılıkla adamı öldürdü. Toplumun yüz çevirdiği, kimsenin ardından bakmadığı birini—bir “pisliği”—yok etti. Ve ardından… tuhaf bir huzur çöktü içine. İçinde yıllardır susturamadığı uğultu, ilk kez susmuştu. Bir anlığına da olsa, mutlak bir sessizlik hâkimdi.
O anda anladı: İnsanları korumaya çalışması, aslında kendi içindeki canavarı zincirlemeye yönelikti. Ama artık o zincir kopmuştu. Artık sadece bir komiser ya da yalnızca “Ahmet” değildi—artık o’na dönüşüyordu.
Düşüncelerinizi başkalarıyla paylaşın
Yerli seriler akiyo bu aralar
Beklentim baya var bu seriden
İlk polisiye serim olacak :)
Bu kitap yenimi eklendi. Görmemiştim. Okudukça değerlendirmemi güncelleyeceğim.
Yeni bölüm geldi umarım beğenirsin